Yürüdüğüm kaldırımların bazı ayakkabılara uygun olmadığını öğrendim önce. Sonra oturduk
Çok güleceğim bir geceye akıyordu zaman ama bu bende hep huzursuzluktur. Güleceğim, güldüğümü uzun uzun dönüştürüp bir şeylere denk getireceğim. Sonrasını düşünmek öğretilmeseydi kısa bir anlığına hayatın askıda kalmış ağırlığının ötesine geçmek için bir adım atardım. Ama sevincim bitince ne olacağı düşünmekten sevincimi hiçbir zaman tam tanıyamadım.
Gülmeler geçti, göğsüme bir ağrı saplandı. Mecazi yanı olmayan bir ağrı. Biraz sokaklarda yüründü, ayakkabılar uygundu ayaklarımızdaki o sokaklarda yürümeye.
Cazip olan hep başkalarının hayatıydı. Ben çünkü en güzel onu öğrendim, insanları tanımadan insanlara hayatlar biçmeyi. Yan masada oturan kadın, hayat klişesine dair konuşuyordu. Ezberlediğinin derinliğine inanmıştı, caymayacaktı hiçbir zaman. Ben ise onun pijamalarını biliyordum ve eve girdiğinde ilk neler yaptığını. Göz kalemi göz altlarına akmış olacaktı sabah ve bol ekmekli bir kahvaltı yapacaktı.
Biraz can sıkıntısı biraz da can sıkıntısının hazzı ve öncesinde güldüklerimizden kalan karmaşa ile güneşin doğuşuna bakıyorum. Uyusam sakinleyecek yanlarımın hırçınlığına olan ihtiyacım ile burada böylece duruyorum.
"ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi."
anlar silsilesi.
1 Eylül 2018 Cumartesi
2 Ocak 2016 Cumartesi
ufak ataklar halinde gelişen yaz sızısı
Sıcak ile birlikte
gündelik de üzerimde tepinirken, karşı koltuğuma bakarak ve bu yolla yerimi
bulmaya çalışarak dünyayla olan ilişkimi eğip büküyorum. Kendimin yazı öncesine
düştüğümden kekemeliğim. Duyarlıklarının gösterdiği dünyaya dalan bu erkeği
izlemek bana dokunuyor. Evet bana, ruhumun derin bir köşesine değil, bana.
Etimin en biçimsiz ve kaba yanına oradan dilime döve döve yerleşmiş ah o incelikli ruhuma. Gözü bana hiç
kaymıyor. Bu bana bir sürü şey söyletebilir. Ancak kanıksamak kötü. Annemin
kadınlığının sağlaması olduğum zamanlardan koşarak uzaklaşmak. İsteği isteği
isteği. Böyle anlar beni birçok söylenmişe, söylenip kabullenilmişe, kanun
bilinmişe sürükleme ihtimali ile yoğurulmuş. Gözkapaklarım ağır ağır ağrıyor,
ben bunu bir yerden çalıyorum, içimde yerinden sökülmüş isteklerin çölü.
21 Şubat 2015 Cumartesi
An.
Bir nefeslik yurttan kaçıyorum. İlk deniz, Eminönü. Beklediğim tramvay dahi gelmiyor. Beklemek adına daha ne kadar üstüme oynayacaksın karpuzun içindeki kesmece delikanlım İstanbul.
17 Şubat 2015 Salı
Gözlerim öylesine bir yerlerde dolandıktan sonra üzerime döndüğünde gördüğüm, acısını çektiğim şeyin tek arayışım olduğu. Yanılmak istediğim kadar yanıldım. Yakup'un içinde taşıdığı durgun ve çürük suyu yavaşça düşürdüğüm o an, yenisini biriktirmeye başladım. Artık biliyoruz ki, geçmez. Ve artık aldanamayacağımız kadar gerçeği gördük. Gideceğimiz güne kadar azabımız bu olacak. İkiyken, ikiliğimizden vazgeçmeden, bire düşebilmek ihtiyacı. İçimde dolanıp duranlardan bir tanesi. Cesaretimizi alıp yerine ne koydular? Yoksa yaşadığımız yine bir boşluğun zamanı mı? Güzelin korkunçluğu. Bir daha yaşayamayacağım güzelliğin içine bir yaşam sığabilir miyim? Tüm ikiliğimizle bir olabildiğimizin sonrası yeniden ikiye bölündüğümüz anın acısının ne olduğunu içimde büyüterek kendime öğretiyorum. Bilmeli ki, yıkılmamalı. Ama güçsüzlüğümde hemfikiriz ve içimde büyüttüğüm, doğurduğum o şeyde.
senden bana hiç durmadan akan neyse
senden bana hiç durmadan akan neyse
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)