“pencereyle
görmek arasında
her
zaman bir aralık var.”
Furuğ Ferruhzad
Bir pencere aralığına
bir yaşam sığdıran kadınlar geçti bu yerküreden. Farklı coğrafyalara
dağılmışlardı. O aralıktan yüzlerine vuran rüzgar adları da bu yüzden
farklılaşmıştı. Köşebaşındaki tek sokak lambasıyla aydınlanan sokağı izlerken
bunu önemsemediklerini fark ettim. Lodoslar, poyrazlar, samyelleri, tufanlar,
kasırgalar ve benim bilmediğim bir sürü rüzgar o kadınların yüzlerinde yer
etti. Uzun uzun isimlendirmeden rüzgar diyip geçtiler. Böyle olması
gerekiyordu, hem fikirdiler. Her ayrıntıya isim vermek daha çekilmez kılıyordu
her şeyi.
Böyle miydi?
Aslında bunu pek
düşündüklerini de sanmıyorum.
Ayşen, odasının
penceresinden kayıtsızlıkla sokağı, umutla gökyüzünü izlerken ve merakla
ileriki çatıları görmek için koltuğun her iki kenarında duran özenle
kabartılmış minderleri altına alıp pencereden başını daha ilerilere uzatırken
bunları düşünmediğini uzaktan sadece hareketleriyle bana öğretiyordu. Başına
örtüp ensesinde bağlayıp iki yanına sarkıttığı o yemeni bazen kayıp düşerdi
başından. Ve bunu kasıtlı yaptığını sadece ikimiz bilirdik. İkimizin bildiğini
de sadece ben bilirdim, o hiçbir zaman beni bilmedi.
-
Gölgemin bile
diriliğini kaybettiği bu zamanımda, bir pencere aralığında yaşamayı çok da
yadırgamıyorum. Burada oturup karşıki yokuşu izlemek, ekmek almaları için
sepetle sokaktaki çocuklara para salmak ve aynı sepetle o ekmekleri çekmek,
para üstünü onlara bırakmak, mutluluklarını uzun uzadıya değil de pencereyi
kapatana kadar hissetmek, ara sıra yaşımın aksiliğini diğer getirileri gibi
üstümde taşımak, balkondan balkona yapılan dedikoduları kimselere fark
ettirmeden merakla dinlemek, rastgelelikten ibaret bu eylemlerim ve bu zamanıma
kadar yapmam dediğim her şeyi yapmış olmam beni şaşırtmıyor, rahatsız etmiyor,
içimdeki hiçbir yere dokunmuyor.
Sadece, nedenini
bilmediğim bir şekilde her gün buraya oturup Ayşen’i düşünüyorum. Onun o bir
kılıç çiçeğinin gölgesi olmaktan öteye gitmeyen hayatını. Kıvrımsız dümdüz ve
bakılan her yönden ve açıdan sonu görülen bir kılıç çiçeğinin kendisi bile
olamayan gölgeliğini sürdüren hayatını.
-
İşte tam burada
hayatımdan uzun uzun dem vurmam gerekecek belki. Şöyle bir kadındım diye
başlamam ve ardından Ayşen de şöyle bir kadındı diye devam etmem. Ama ne gerek
var. Tüm bu rastgelikleri yaşarken –ve yaşamak biliyoruz ki söylemeyi
unutturur-, bunları bana söyleten acılı bir kadının ilk gençliğimde bir kağıda
yazdığım iki dizesiyken, ne gerek var.
-
Penceremin yanına
gideceğim, bir mum yakacağım, eriyen kısmını pervaza damlatıp mumu oraya
bırakacağım, o arada ellerimdeki buruşmuş iri kahverengi noktalar gözüme daha
da çarpacak, uzun sürmeyecek onları da unutacağım. Ayşen pencerelerinden
bakarken, ben; o aralıktan uzanıp... Bu
gece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder